Blog

DÖVİZİN YÜKSELİŞİ VE İŞ DÜNYASINA ETKİLERİ

25.08.2015 20:06

Genellikle ekonomi haberlerinde duymuşsunuzdur. Döviz yükseliyor Türk Lirası erimeye devam ediyor tarzında haberler,  sürekli olarak ekranlarda dönüyor. İyi de bu ne demek? Neden bizi bu kadar ilgilendiriyor? Bırakalım da işin uzmanları konuşsun. İşte o kadar basit değil

        

Dolar son günlerde sürekli rekor tazelerken, cebimize giren her bir kuruş aslında eriyor ya da erime veya tamamen yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. İsterseniz genelden özele doğru inelim önce ülkenin genel ekonomik yapısına bir göz atalım. Ülkemizin genel ekonomik yapısı ithalat üzerine kurulu. Yani dışardan belirli bir döviz karşılığında mamul satın alır, burada ona ufak bir katma değer katar satmaya çalışırız. Özellikle enerji ve petrol konusunda dışa bağımlı olduğumuz için bunların neredeyse tamamına yakınını dışardan alıyoruz yani ithal ediyoruz. Bu ithalat karşılığında da ülkeden belirli bir miktarda döviz çıkıyor. Örneğin; Her ay yurt dışından 10.000 dolar değerinde parça ithal eden bir bilişim şirketi düşünün. Seçimlerden önce 10.000 dolar ödeme yapabilmek için ( 2.60*10.000) =26000 TL ödüyorken bugün dolar kurunun 2.85’ lere gelmesi ile birlikte (2,85*10.000) =28500 TL ödeyecek.  Dolayısı ile ülkeden her ay 2500 TL değerinde döviz fazladan çıkacak. Bunu sadece örnekteki bir bilişim firması olarak değil, diğer firmaları katarakta düşünün. En büyük tüketici konumundaki devlet yurtdışından doğalgaz ve petrol gibi daha büyük ölçekli satın almalarda ise fazladan ülke ekonomisinden daha fazla döviz çıkacak.

Şimdi gelelim dövizin bu yükselişinin iş dünyalarına etkilerine. İş dünyasının bir takım oyuncuları var. Bunlar; Şirketler (İşverenler), Çalışanlar, Devlet, Halk. İşverenler doların yükselmesi sonucu ithal edecekleri ürünler için kasalarından daha fazla para çıkarmak zorunda kalırken, karlılıklarını düşürmek yerine, maliyetlerini düşürmek için bir takım aksiyonlar alacaklar. Aksiyonlardan bir tanesi çalışanlarına zam döneminde asgari seviyede zam yapacak belki de çalışanlarının bir kısmının işine son verecek böylece işçilik giderlerinden tasarruf etmeye çalışacak. İşine son verilen çalışan belirli bir süre iş gücüne katılmayacak olup işsizlik fonundan çalışmadığı dönem için ücret alacak böylece üretmeden, tüketerek devlete ek yük olacak. Ya da işverenler ürettiği ürün ya da hizmetleri zamlı fiyatlardan satışa sunacak olup bu da ihtiyacı olan ürüne sahip olabilmesi için vatandaşın cebinden daha fazla ücret çıkmasına dolayısı ile de enflasyona sebep olacak. Bahsettiğim olasılıklar sadece özel sektör için değil devlet için de geçerli. Devlette ithal ettiği petrol, doğalgaz gibi ürünleri zamlı fiyatlardan vatandaşa fatura edecek. Dolayısı ile Türkiye Cumhuriyeti gibi ithalat odaklı bir ülkede dövizin yükselmesi, halkın yaşam standartlarının düşmesine sebep olur. İşte bu sebeple ülke neredeyse her yıl cari açık verirken burada en dikkat çeken kalemin dış ticaret açığı (ithalat > ihracattan ) noktası önem kazanmaktadır. İşsizlik rakamlarına hiç değinmiyorum bile. Dolayısı ile döviz ile iş dünyası birbirine sıkı sıkıya bağlanmış bir ilişkiye sahip.

BLOGLAR KARİYERİMİZİN REKLAMI OLABİLİR Mİ?

22.08.2015 17:41

Neden blog yazıyorum? Hangi konulara odaklanıyorum? Bu kadar zengin içeriği nasıl oluşturuyorum? Blog yazarak nasıl para kazanılır? Bloglar kariyerimizin reklamı olabilir mi?

                  

1)Neden Blog Yazıyorum?  

Yukarıdaki sorulardan ilkinin cevabı kesinlikle para kazanmak,  Blog projeme başlamadan önce her yazarın mutlaka bir kere arama motorlarına yazdığını düşündüğüm ‘İnternetten Para Kazanma’ konusu hakkında bir araştırmada ben yaptım. Hatta günlerce konuyla alakalı birçok makale okudum. En sonunda edindiğim bilgiler ışığında insanların ilgisini çekebilecek konular hakkında yani internetten nasıl kolay para kazanılır gibi, eğitim kitleri ile ilgili satış ortaklığı kapsamında makaleler yazarak para kazanmaktı. Bununla ilgili birkaç makale yazdıktan sonra yayımlamaktan vazgeçtim.  Çünkü kullanmadığım, fayda sağlayıp sağlamayacağına emin olmadığım bir ürünün tanıtımını yapmak, düpedüz dolandırıcılığa girer, bu da kariyer hedefleri olan biri olarak kişisel imajıma zarar verebilirdi. 

2)Hangi Konulara Odaklanıyorum.

Odaklandığım konular, izleyeceğim yol üzerinde düşünmem sonucu projemde değişikliğe gittim. Fakat neden blog yazıyorum sorusunun cevabı hala para kazanmak. Bu sefer kişisel kariyerimi ön plana çıkararak sahip olduğum bilgiler üzerine içerik üretmeye karar verdim. Uzun vadede kariyerim üzerinden para kazanmak fikri oldukça cazip geldi. İnsan Kaynakları, İş Dünyası, Kariyer, Kişisel Gelişim, Eğitimler, İletişim ve Girişimcilik konuları üzerine içerik üretmeye başladım.

3)Bu Kadar Zengin İçeriği Nasıl Oluşturuyorum.

Aslında kariyerime değer katacak şeyler ve en büyük hobilerimden biri olan okumak dışında bir şey yapmıyorum. Kariyer planım kapsamında; çalıştığım departmanda edindiğim tecrübe, araştırdığım konular, katıldığım eğitimler, okuduğum kitaplar hakkında edindiğim bilgilere kişisel yorumumu katarak ziyaretçilerime farklı bir bakış açısı sunmayı hedef haline getirdim.

4)Blog Yazarak Para Kazanılabilir Mi?

Blog yazma projesine para kazanma amacı ile başlamış olabilirsiniz. Ama bir an önce para kazanmalıyım hırsıyla içerik üretmeye başlarsanız. Birkaç makale ürettikten sonra büyük bir hüsranla pes edersiniz. İnsanların ilgisini çekebilecek, faydalı olabilecek, deneyimlerinizi, mümkünse mesleğiniz üzerine yazabileceğiniz kısacası yazmaktan keyif alacağınız ve içerik sıkıntısı yaşamayacağınız birbirine yakın birkaç konu üzerine yoğunlaşarak bloğunuzu doldurmaya başlayın. Yazdığınız makaleleri sosyal paylaşım sitelerinde mutlaka paylaşın. Öncelikli amacınız bloğunuza uğrayan ziyaretçi sayısını arttırmak olacaktır. Sen kazanmaya başladın mı diye soracak olursanız. Hayır, başlamadım. Bloğum çok yeni bir yıl içerisinde de bloğumdan herhangi bir maddi beklentim yok. Ancak uzun vadedeki hedeflerimden bahsedecek olursak;

1)       Her yazarın olduğu gibi bende bloğumda banner reklamlar ekleyeceğim.

2)      İşlediğim konular üzerine eğitim verme planım var.

3)      Çeşitli blog ve markalar için içerik yazma planım var.

4)      Çeşitli ürünler üzerine numune talep ederek kullanıp, deneyip, faydalı olduğuna kanaat getirirsem satış ortaklığı yapabilirim.

5)      Bloğumda reklam alanları oluşturup belirli sürelerle kiraya verebilirim.

6)      Önem verdiğim ve hayatımın projesi olarak gördüğüm, bu bloğa içerik ürettiğim esnada farkına vardığım yazma hevesim, beni bir kitap yazma hayalinin peşinden sürüklemeye başladı.

 

5)Bloglar Kariyerimizin Reklamı Olabilir Mi?

Aslında belirli konularda makaleler yazmak, bir şeyler üretebilmek bizim o konuda bir şeyler bildiğimizin bir reklamı değil mi? Evet, evet biz bildiklerimizle, öğrendiklerimizle, tecrübelerimizle, yeteneklerimizle kendimizin reklamını yapmıyor muyuz?  O halde bizim asıl paraya çevireceğimiz bloğumuz ve bloğun içindeki makaleler değil, bu makaleleri yazarken istemeden de olsa edindiğimiz bilgiler, bu bilgileri insanların beğenisine sunarken teknolojiden faydalanarak para kazanmak, bana yeni nesil girişimcilik konularından birinin de ‘Blog Yazarlığı’ olabileceğini düşündürüyor.

 

 

 

                                                                                                                                                                                        

 

 

 

FAZLA MESAİ KALMAK ZORUNDA DEĞİLSİNİZ 2

08.08.2015 18:58

 

Fazla mesai kalmak zorunda değilsiniz adlı ilk makalemde; Türkiye’nin en büyük alışveriş sitelerinden birinin deposunda çalışan bir arkadaşımın yaşadığı olayı satırlarıma taşımış ve konunun takibinde olacağımı yeni bir gelişme olursa paylaşacağımı belirtmiştim. ( Fazla Mesai Kalmak Zorunda Değilsiniz adlı makalemi okumak için yandaki linke tıklayabilirsiniz. https://www.cihandemirdas.com/news/fazla-mesai-kalmak-zorunda-degilsiniz/#.VbfBa6eBYk8.twitter

Konuyu özetlemek gerekirse;

Arkadaşım haftalık 45 saatlik çalışma süresini doldurduğu halde kendisinin rızası olmadan fazla mesaiye zorla bırakılmak istenmiş ve mesaiye kalmamıştı. Bunun sonucunda ilk iş gününde kendisi hakkında tutulan bir tutanak önüne konarak yazılı savunması alınmak istemişti. Ardından kendisi beni aradı ve konu ile ilgili fikir alışverişinde bulunduktan ve internette birazda kendisi araştırma yaptıktan sonra aşağıdaki savunmayı yazarak yöneticisine teslim ediyor.

İnsan Kaynakları Departmanına;

11.07.2015 tarihinde yapılmış olan fazla çalışma düzenlemesine katılmadığımın gerekçesi olarak çalışanın her yıl başında fazla çalışma yapabilmesi için onayının alınması gerektiği  4857 sayılı iş kanununda belirtilmiştir. Tarafıma herhangi bir onay yazısı gelmediği ve imzalattırılmadığı için onayım alınmamıştır. İşte bu gerekçeyle fazla çalışma mesaisine katılmadım ve sorumlu olduğum kişilere haber vererek ayrıldığımı bildiririm.

Saygılarımla

Ad-Soyad

İmza

Yazdığı savunma, yöneticisi tarafından İnsan Kaynakları Departmanına teslime dilmek üzere gönderiliyor. Ancak İnsan Kaynakları Müdürü:  Söyleyin ona böyle savunma olmaz. Bu şekilde çalışmak bizim şirket politikamız, daha uzlaşıcı bir savunma yazsın konuyu kapatalım ya da istifa edip ayrılsın şeklinde haber gönderiyor. Arkadaşım bunun ardından yöneticisine savunmasını değiştiremeyeceğini, istifa etmesinin ise söz konusu olmayacağını bildirmiş.

                Kendisine, peki seni bıktırma yoluna gidiyorlar mı? bir mobbing durumu var m?  sorum karşısında ilk birkaç gün yüzlerinin asık, iletişimlerinin olmadığını ama şu an herşeyin normal olduğunu ve mesai konusunun artık daha esnek olduğunu belirtti.

                Kişisel yorumumu soracak olursanız kurumsallık çatısı altında kime ne yedirirsem mantığı ile  hareket eden bir çok şirket var piyasada. Biraz bilgili sert bir kayaya çarpınca hemen geri adım atarken biraz saf kendi halinde birini buldukları zaman ise hiçbir hukuki zemine dayanmayan uygulamaları işletmeye 

 

İLKYARDIM SERTİFİKALI PERSONEL BULUNDURMA

03.08.2015 21:52

 

22.05.2002 tarihinde yürürlüğe giren ve uygulanmakta olan ilkyardım yönetmeliği  29.07.2015 tarihinden itibaren değişerek, kaldırılmış ve yerine yeni yönetmelik uygulanmaya başlamıştır. Yeni yönetmelikte işverenlerin en çok dikkatini çekecek husus personel başına düşen ilkyardım sertifikalı personel sayısındaki değişiklik. Yeni yönetmeliğe göre ;

Tehlike Sıınıfı                                  Çalışan  Sayısı                   İlkyardımcı  Sayısı

Az Tehlikeli                                        Her 20 çalışan için                            1

Tehlikeli                                              Her 15 çalışan için                            1

Çok Tehlikeli                                      Her 10 çalışan için                             1

Yönetmelik, bu konuda dışardan hizmet almak gibi bir imkan tanımamakla birlikte tehlike sınıfına göre şirketlerin gereken sayıdaki personellerini ilkyardım eğitimlerini aldırmak üzere sağlık bakanlığı tarafından yetkilendirilmiş eğitim kurumlarıyla çalışması gerektiğini belirtmiş. İlkyardım sertifikalarının geçerlilik süresi 3 yıl ve süre bitimini takiben 3 ay içerisinde güncelleme eğitimi aldırılıp, sertifikaların süresi uzatılabiliyor. Güncelleme eğitimleri maliyet ve eğitim süresinin kısa olması sebebiyle daha avantajlı olmaktadır

Kişisel Yorum:

Bu yönetmeliğin son dönemlerdeki iş kazalarını düşününce aklıma, mantığıma yattığını söylemem mümkün değil. Örnek vermek gerekirse daha önce tehlikeli sınıfta yer alan şirketler her 10 çalışan için 1 ilkyardım sertifikalı personel bulundurma zorunluluğundayken, yeni yönetmelik tehlikeli sınıfta faaliyet gösteren şirketlere her 15 çalışan için 1 personel bulundurma zorunluluğu getiriyor. İlkyarım sertifikalı personel sayısı konusu basit gibi gözükse de İş Sağlığı ve Güvenliği konusunun içerisine girmekte. Soma, Ermenek ne çabuk unutuldu. Peki Türkiye’nin ölümcül iş kazalarında Avrupa birincisi ve dünya üçüncüsü gibi kırılması zor dereceleri !  Yoksa ilkyardım eğitimlerinin maliyetleri işverenlere fazla mı geldi ?

 

  

 

 

BİR GİRİŞİMCİLİK HİKAYESİ 'YEMEKSEPETİ'

02.08.2015 13:54

İnterneti aktif olarak kullanıp, birazda boğazınıza düşkünseniz mutlaka yemeksepeti.com’ u ziyaret etmişsinizdir. Alman Delivery Hero’nun yemeksepeti’ni  589 milyon dolar bedel ile satın alması haftanın bana göre en önemli haberlerinden biriydi. 4 arkadaşın 15 yıl önce 80 bin dolar sermaye ile kurduğu şirketin böyle bir bedelle satılması Türkiye Cumhuriyeti  tarihinin en büyük internet satışlarından biri anlamına geliyor,  başta kendim olmak üzere girişimci adaylarına ilham olabilecek bir satın alma olduğunu düşünüyorum.

Ancak bu haberi bu kadar ilginç kılan asıl önemli faktör yemeksepet’ ni  kuran 4 kişiden biri olan ve şirkette ceo konumundaki kişi Nevzat Aydın’ın 589 milyon doların 27 milyon dolarını kurucu ortaklarla birlikte aldıkları karar doğrultusunda, vergisi ödenmiş bir şekilde 114 çalışanına prim olarak dağıttığını açıklaması. Bu nasıl bir işveren, bu nasıl vizyon sahibi bir kişilik diye düşünüp, birazda bu olayı araştırırken Ayşe Arman ile yaptığı keyifli söyleşiyi okuma fırsatı buldum.  Ben okumaktan o kadar keyif aldım ki kim bilir onlar bu söyleşiyi yaparken ne kadar eğlendiler.

Bu söyleşiyi okurken birkaç anahtar nokta keşfettim,  şirketi 80 bin dolar sermaye ile 4 arkadaş kuruyorlar ve böylece ortalama 20 bin dolar sermaye ile riski dağıtmışlar. Nevzat Aydın 15 sene önceden bu günleri görmüş gibi bu işte ısrar ediyor söyleşide 6 yıl maaş alamadıklarını söylüyor,  bu 6 yıl boyunca nasıl koşullarda yaşadılar imkanım olsaydı da sorsaydım ve bence en önemlisi şirketi kurdukları yıldan itibaren aralıklarla teklifler aldıklarını ama satmadıklarını söylüyor. 80 bin dolar sermaye ile bir şirket kuracağım, bırakın 589 milyon doları 1 milyon dolar dahi teklif etseler ertesi gün soluğu noterde alırdım herhalde  J  şaka bir tarafa sanırım biraz sabırsız bir insanım bu sebeple benden girişimci olmaz gibi. Nevzat bey o kadar sabretmiş ki hani biraz daha sabretseler satışın daha yüksek bir bedelle gerçekleşebileceğinide söylüyor. En önemlisi çalışanlarını rahat ettirmek için elinden geleni yapması takım elbise giymediklerini, tüm iş görüşmelerini kendisinin yaptığını belirtiyor ve sanırım yemeksepetinde çalışmak için tek şart bir tutkunuz olması. Nevzat Bey:  ben öğlen yemeğine çıktığımda çalışanım bana iş değil tutkusundan bahsetmeli bu konuda sohbet etmeliyiz diyebilecek kadar rahat bir insan, Söyleşi içerisinde Nevzat Bey’in birçok işverene kötü örmek olduk demesi aslında mizah anlayışının kuvvetinin bir göstergesi. Çalışanlar açısından bakacak olursak bu 114 şanslı insan bu primi aldıklarına mı sevinmeli yoksa Nevzat Aydın gibi değerli biriyle çalıştıkları için mi şükretmeli ben bilemedim

Yazımın sonuna gelirken birçok işverenin okuyup, ilham alması ve odalarının en güzel yerine asmaları gerektiğini düşündüğüm bu keyifli söyleşinin linkinin sizlerle paylaşıyorum. https://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/ayse-arman_12/27-milyon-dolari-114-calisanimiza-verdik_29643599

FAZLA MESAİ KALMAK ZORUNDA DEĞİLSİNİZ

28.07.2015 20:47

 

Fazla mesai kalma zorunluluğu ile ilgili bu makaleyi yazmama,  yaklaşık iki gün önce Türkiye’nin en büyük alışveriş sitelerinden birinin deposunda çalışan arkadaşımın aramasının bir etken olduğunu belirtmek isterim. Yoksa böyle bir makale paylaşmayı düşünmemiştim.

Konuya girecek olursak söz konusu arkadaşım cumartesi günü işe gitmediğini, bunun sonucunda şirketinin pazartesi günü kendisinin devamsızlığı ile ilgili tutanak tutarak yazılı savunma talep ettiğini savunmasına ise ne yazması gerektiğini sordu. Akabinde ilk olarak çalışma saatlerini öğrenmek üzere çalışma saatlerini ve molalarını sordum. Çünkü cumartesi günleri çalışması değil,  haftalık 45 saati aşan çalışmalar fazla mesai kapsamına girer. Kendisi 07:30-17:30 saatleri arasında çalıştığını, yemek ve çay molaları ile birlikte 1 saatlik ara verdiğini belirtti. İş Kanunu’na göre ara dinlenmeler çalışma saatinden sayılmaz bu hesapla günde 9 saat çalışan arkadaşım haftada 9*5 =45 saat çalışmış olup Cumartesi günü çalışması fazla mesai kapsamına girmekteydi. Yapılan fazla çalışma olağanüstü bir çalışma değil, şirketin rutin olarak her cumartesi yaptığı fazla çalışmaydı. Ancak işverenlerin çalışanlarını fazla mesaiye bırakmaları için rızalarını almak zorunda,  dolayısı ile işverenler İş Kanunu’nda da yer alan Fazla Mesai Muvafakatnamesi adıyla geçen belgeyi, her yıl başında ilgili yıl içinde çalışanlarına mesai çağırmak için imzalatarak rızalarını almak zorunda olup imzalamak istemeyen çalışanı zorla mesaiye çağıramaz, çağırdığı halde fazla mesai çalışmasına katılmayan personel hakkında tutanak tutup yasal işlem yapma hakkına sahip değildir. Arkadaşımda böyle bir belgeye imza atmadığını söyledi. Bende ona bu durumda fazla mesai çalışmasına katılması gibi bir zorunluluğunun olmadığı konusunda bir açıklama yaptım.

Yasal olarak bir yaptırımda bulunacaklarını sanmıyorum fakat gerek ağır işlerde çalıştırma, izin konusunda sıkıntı yaratma, v.b konularda Mobbing’e uğrayabileceğini söyledim ve onu uyardım.

 Sonuç olarak yasal bir zemine oturmadığı halde neden böylesine büyük şirket bu tür bir uygulama yapmaya kalkıyor?  tabii ki yasal işlem yapmak için değil çalışanın gözünü korkutarak fazla mesai çalışmalarına katılmasını sağlamak, katılmadığı takdirde yasal işlemle istediği zaman çalışanın işine son verebileceğini hissettirmek istiyorlar. Yaşadığım hayal kırıklığı, şaşkınlık ve olayın aktörünün yakın bir arkadaşım oluşu beni bu olayın takipçisi yapmaya yetti.  Konu ile ilgili gelişmeleri paylaşıyor olacağım…  

Realist Olun Hayalleriniz Yıkılmasın

25.07.2015 19:38

    Heyecanlı bir bekleyişin ardından bir üniversite tercihleri daha yapıldı ve sonuçlar açıklandı. öncelikle İstediği üniversite ve bölümü kazanan tüm arkadaşları tebrik ederim. yerleşemeyen arkadaşlarda üzülmeden, gücenmeden çalışmaya devam etsinler. Ek tercih döneminde de şanslarının olabileceğini hatırlatmak isterim.

    Bu makaleyi yazmamdaki amaç ise yakalanmak istenen başarının tek adresinin bir üniversiteye yerleşmek ve herhangi bir bölümden mezun olunması gerektiğine inanan arkadaşların algısını değiştirmek ve onlara farklı bir bakış açısı kazandırmaktan ibaret.  Aslında bu algı bize küçüklükten beri oku, üniversiteyi kazan, memur olup sıcak ortamlarda çalış gibi nasihatlar ile bilinç altımıza ailemiz ya da çevremiz tarafından işlendi. Ve şimdi rahat, huzurlu ve mutlu bir yaşamın anahtarının inşa edilmiş tonlarca ağırlığa sahip,  birçoğunun ticarethane olarak işletildiği, beton yığınlarının içinde arıyoruz. Bu yazdığım satırlardan üniversiteye gitmek gereksiz, zaman kaybı diye bir algı oluşmasını istemem.  Peki siz hayallerini kurduğunuz hayatın kapılarını açacak olan anahtarın hiç kendi cebinizde olabileceğini düşündünüz mü ?

    

  Bugün birçok üniversite adayı herhangi bir üniversiteden, herhangi bir programdan mezun olduğunda binlerle TL kazanabilecekleri ülkenin en elit şirketlerinde en gözde pozisyonların kendilerini beklediği hayalleri içerisindeler tıpkı üniversite yıllarında benimde hayallerini kurduğum gibi. Günümüzde üniversite diploması sahibi olmak istenen koşullardan sadece bir tanesi olup şirketler sizin diplomanızdan çok kişisel gelişimiz için neler yaptığınızla ilgileniyor. Okuduğunuz bölümde hangi dersler vardı, siz programı kaçıncı sırada bitirdiniz, diploma notunuz kaç gibi konularla ilgilenmiyorlar. Tamamen bu süre zarfında kendinizi farkı yetkinliklere donatmalısınız yoksa dışarda işsiz olarak dolaşan bir üniversite mezunu, sürücü kursunda eğitmenlik yapan bir kimya mühendisi, veya kolileme yapan bir muhasebe mezunu olmaya adaysınız. Bu verdiğim örnekler fiili olarak gördüğüm, tanıştığım kişilerdir. Hepsinin ortak özelliği ise 4 yıl boyunca kendilerine koydukları hedefin sadece üniversite diplomasına sahip olmaktan geçmesi.  Kişisel gelişim ve farklı yetkinliklere sahip olmak mezun olduktan sonra rekabet gücünüzü arttıracak olup sizi sahip olduğunuz mesleğin aranan kişisi yapabilir,

    Kişisel Gelişim İçin Neler Yapılmalı ?

    İşe en başından yani üniversite tercih aşamasından başlayalım. Başkalarının size şu bölümü yaz, ilerde çok iyi paralar kazanır rahat edersin gibi söylemleri ile hareket etmeyin. Bu söylemleri dikkate alarak hareket eder ve ilerleyen yıllarda mutsuz olursanız başkalarını suçlamak yerine lütfen kendinizi suçlayın. Tercih aşamasında istediğiniz bölümleri bir kağıda yazın ve bu işi yapan profesyonellerle ilgilendiğiniz bölümler hakkında sohbet etmeye çalışın,  günümüzde bunu yapmanız internet sayesinde çok kolay ayrıca tercih döneminde üniversite standlarında ilgili bölüm danışmanları ile fikir alışverişinde bulunmanız hiç zor değil. Üniversite eğitimine başladıktan sonra mesleğiniz ile ilgili iş ilanlarını takip edin, hayalini kurduğunuz pozisyonla ilgili hangi yetkinlikler isteniyor, üniversite eğitiminiz süresince bu yetkinlikleri edinmeye çalışın. Üniversitenizdeki gerek mesleğiniz ile ilgili, gerekse kişisel gelişimle ilgili seminerlere, sertifikalı eğitim programlarına katılın. Yabancı dil eğitimini öncelikler arasına alın. Üniversitede bir proje grubuna veya sivil toplum kuruluşuna üye olarak, projelerde aktif roller üstlenin. Üniversiteniz tarafından tamamlamanızı istenen stajı hafife almayın. Günümüzde staj konusu o kadar önemli bir hale geld ki büyük şirketler alacakları stajyerleri birçok yazılı ve sözlü mülakattan geçirdikten sonra bünyesine katıyor. Buradaki amaç ilerleyen yıllarda sizleri bünyesine katmak, siz onlar için potansiyel bir işgücüsünüz lütfen sizde onları potansiyel bir işveren olarak kabul ederek kendinizi gösterin ve kalıcı olmaya çalışın. Zira mezun olduktan sonraki başvuracağınız ilk şirket ve sizi işe alması en muhtemel şirket stajınızı yaptığınız şirket olacaktır. Yukarıda kişisel gelişiminiz ile ilgili yapmanız gereken şeyler ne kadar doğruysa bu ülkede maalesef torpil hadisesinin olması da o kadar doğru bu yüzden çevrenizi geniş tutun ve çevreniz ile ilgili iletişime önem verin çünkü hangi fırsatın nereden, nasıl geleceğini asla bilemezsiniz.    

                Sonuç olarak kendinizi nasıl geliştirirseniz geliştirin iş tecrübesi sıfır biri olarak üniversiteden mezun olacaksınız, bu yüzden binlerce TL maaşla üst düzey pozisyonlarda işe başlamayı beklemeyin.  Mezun olduktan sonra pozisyonunuzla ilgili en alt kademeden ve asgari ücretle bile size iş teklifi yapmaları olasılıklar arasında böyle bir teklife burun kıvırmadan önce mantıklı bir şekilde düşünün. Tecrübe kazanmak için bir yerden başlamanız lazım eğer kararlı ve azimli bir şekilde kendinizi sürekli geliştirmeye ve eğitime açık tutarsanız, birazda sabır gösterirseniz hayallerinizi gerçekleştirememeniz için bir sebep göremiyorum.  

Başarmanın Yarısı Çalışmaksa Diğer Yarısı Düşünmektir

22.07.2015 21:07

 

 Hangi şirkette, hangi pozisyonda çalışırsanız çalışın vazgeçilmez olmak, terfi almak ve hatta iş dünyasında rekabettin arttığı günümüzde mevkiinizi korumak bile önemli bir hale geldi. Şirketinizdeki mevkiiniz için bir öncelik sırası belirlemiş olsaydınız eminim ki önce mevkiinizi korumak, ardından işinizin vazgeçilmezi olmak ve daha sonra terfi almak diye bir liste çıkarırdınız. Ben bunu Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisine benzetiyorum. Yaptığı işi seven ve işini kaybetmek istemeyen herkes öncelikle kendisini ispatlayarak mevkiisini korumak daha sonra işinin vazgeçilmezi olmak ve terfi almak ister, bu her insanın kariyer hayatı boyunca kendisine koyacağı en önemli hedef olmalı ve olmuştur da

Bu hedeflerin gerçekleştirilmesi içinse başarılı olmak kaçınılmazdır. Bazı insanlar kendi başarılarını ön plana çıkarmaktansa başkalarının hatalarını ön plana çıkararak bunun başarısızlık olarak algılanmasını sağlayıp çıkar peşinde koşmuş ve maalesef istediklerini almışlardır. Bu kişiler gerçekten işini seven ve başarının çalışmaktan geçtiğine inanan iyi niyetli kişilerin önüne her zaman engel olarak çıkmıştır buradan anlaşılacağı üzere başarılı olmak daha doğrusu çevrenizin sizi başarılı olarak algılaması için çalışmak tek başına asla yeterli olmayacak olup aynı oranda düşünmek size başarının anahtarını elde etmede yol gösterecektir.

Formül: Başarının Anahtarı= ( Çalışmak+Düşünmek)

Eğer işinizi seviyor ve yapmaktan keyif alıyorsanız çalışmak, hatta çok çalışmak size zor gelmeyecektir. Düşünmek konusuna gelirsek benim çok sevdiğim bir analiz yöntemi olan swot analizi yaparak başlamak yeterli olacaktır. İşiniz ile ilgili güçlü yönleriniz, zayıf yönleriniz, tehlikeler fırsatlar yazarak bir liste yapın,  özellikle zayıf yönlerinizi ve tehlikeler hakkında ayrıntılı ve dikkatli düşünerek aksiyon almanız gerekmektedir. Konuya bir örnek vermek gerekirse Bir satış departmanında çalışan satış sorumlusu A’nın terfi olasılıklarını değerlendirmek üzere swot analizlerini yapalım

Satış Sorumlusu A            

 Güçlü yönler ( Yabancı Dil Bilgisi, 5 yıllık kıdemi)

 Fırsatlar         ( Yabancı Dil Bilgisi, Kıdem )

 Tehditler       ( Dışarıdan bir yönetici alınması veya başka bir arkadaşının terfisi )

 Zayıf Yönler  ( Zayıf satış performansı, iletişim problemi )

 

Satış Sorumlusu  A şirkette 5 yıldır çalışıyor ve yabancı dil bilgisi var bunlar güçlü yönleri  ve aynı zamanda terfi alması için önemli bir fırsat  zayıf yönlerine baktığımızda ise satış performansı düşük ancak bu kabul edilebilir bir seviyede bunu şirkette 5 yıldır çalışıyor olmasından anlıyoruz mevkiisini korumuş ve işinin vazgeçilmezi olmayı başarmışa benziyor. Ancak yeterli olmadığını kendi de biliyor tıpkı iletişim konusunda problemleri olduğunu bildiği gibi Satış Sorumlusu A dikkatli ve ayrıntılı bir analiz ile zayıf yönlerini analiz edip bir takım aksiyonlar almak zorunda  ve böylece zayıf yönlerini güçlendirerek bunu terfi almak için fırsata dönüştürebilir.  Aksi takdirde istediği terfi için başka bir arkadaşı veya dışardan bir yöneticinin atanması tehdidi ile karşı karşıya kalacaktır.

Başkalarının hatalarını başarısızlık olarak lanse ederek kendi adınıza prim yapmak yerine çok çalışarak ve düşünerek oyunu kuralına göre oynayıp başarılarla dolu bir kariyer diliyorum. 

 

Kıdem Tazminatındaki Rant

16.07.2015 00:00

Her ne kadar son dönemlerde rafa kalkmış gibi gözükse de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının önderliğinde Kıdem Tazminatı konusu ile ilgili yeni reformlar yapılmak isteniyor.  Bu tasarı gerek işveren örgütleri gerek işçi sendikaları tarafından şiddetle protesto edilmiş ve bunun sonucunda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı farklı alternatifler üzerinde çalıştıklarını ve kıdem tazminatı sorununu çözeceklerini beyan etmişti. Siyasi konjonktür sebebiyle bu reform hareketleri gündemden düşmüş gibi görünüyor.

Kıdem Tazminatı Kanun Tasarısı

Yeni kanun tasarısında dikkat çeken en önemli değişiklik,  1 yıllık kıdem ücretinin değişmesidir. Bir örnekle anlatmak gerekirse 2000 TL Brüt aylık ücretle çalışan bir personel  1 yılda bir maaşlık yani 2000 TL lik kıdem ücreti almaya hak kazanır. Ancak değiştirilmek istenen tasarıda işverenlerde düşünülerek bir değişiklik yapılmış bir yıllık kıdem bir maaş üzerinden değil  19 gün üzerinden hesaplanmakta örneğin 2000 TL ücret alan bir personel bu tasarı ile 1 yıl sonunda (2000/30=66,67*19=1266.73 TL almaya hak kazanacak. Bu, işçi örgütlerinin kesinlikle karşı çıktığı bir madde.  Sanmayın ki işverenler çok mutlu onlarda bu yasaya sıcak bakmıyorlar.  4857 Sayılı İş Kanuna göre belirli durumlarda ayrılan çalışanlara kıdem tazminatı ödeniyor örneğin evlilik dolayısı ile ayrılan bayanlara, askerlik sebebiyle ayrılan personellere, sağlık sorunları sebebiyle ayrılan personellere ve işverenin işine son verdiği çalışanlara kıdem tazminatı ödemek zorunda. Bu tasarı ile birlikte şirkette 1 gün çalışan ve ayrılan personel için dahi işveren fona 1 günlük kıdem tazminatını ödemek zorunda. Bu da şirketlerin en büyük maliyet kalemlerinden biri olan işçilik giderlerini daha fazla arttıracak bir konuma getiriyor. Bu kanun yasalaşır ve yürürlüğe girerse neler olabileceği konusunda bir beyin fırtınası yaparsak, işverenler fona daha az kıdem tazminatı ödemek için çalışanların maaşını resmi işlemlerde daha düşük hatta asgari ücretten göstermek isteyerek maliyet düşürmek isteyecek,  üzerini resmi olmayan kanallardan yani elden ödeyerek tamamlamak isteyecek bu durumda da çalışan karşı çıkarak böyle bir işleme izin vermeyecek işveren ile işçi arasında doğacak bir problemde işveren nasıl olsa ben bu adamın kıdemini her gün fona öylede böylede yatıracağım bundan kaçarım yok en azından bu adama katlanmak zorunda kalmayayım diyerek çalışanın işine son verecek . Ya da tam tersinden bakalım yaklaşık 5 yıldır aynı işyerinde çalışan kişi daha iyi şartlarda iş bulmasına rağmen kıdemi olduğu için kafasına göre istifa edip gidemiyordu. Ama bu tasarı ile birlikte çalışan nasıl olsa işverenim kıdem ücretimi fona yatırıyor beni bağlayıcı hiçbir sebep yok diye düşünerek belki de 50 TL fazla alacağı bir iş için istifa ederek işini değiştirebilecek. İşveren işçi arasındaki aidiyet duygusu böylelikle ortadan tamamen kalkacak.

Peki Gerçekten Kıdem Tazminatı Sorunu Var mı ?

Aslına bakacak olursak;  asgari ücret tutarını, her yıl asgari ücrete yapılan komik zamları düşünecek olursak kıdem tazminatı ile ilgili bir problem yok ama ortada bir rant var gibi. Çünkü fona yatan kıdem ücretinizi öyle kafanıza göre canınız istediğinde çekemeyeceksiniz. Tasarıya göre uzunca bir süre fondan paranızı alamayacaksınız. Yani uzun lafın kısası devletimiz işverenlerden kıdem tazminatımızı alıp fona devredip biz paramızı fondan almak için beklememiz gereken süre boyunca çatır çatır kullanmak istiyor.

 

 

 

 

 

 

ASGARİ ÜCRET 1500 TL OLUR MU ?

14.07.2015 21:10

        7 Haziran 2015 Pazar günü yapılan milletvekili seçimleri öncesi birçok siyasi parti vaatlerini ekonomik konular üzerinden gerçekleştirdi ve kuşkusuz içlerinde en dikkat çekeni ve emekçileri heyecanlandıranı asgari ücretin net 1500 TL olacağı yönündeki vaatti.  Koalisyon görüşmeleri devam ederken, çalışma ve sosyal güvenlik bakanı Faruk Çelik, asgari ücret tespit komisyonu kabul ederse asgari ücret 1500 TL değil 2000 TL’ de olabilir gibi bir açıklama yaptı.

       

        Peki ama asgari ücret nasıl 1500 TL veya daha fazla olabilir ?      

        Öncelikle asgari ücret tutarının bu denli yüksek oranda değişmesi konusunda işçi ve işveren temsilcilerini anlaşmak üzere karşı karşıya getirirseniz buradan sağlıklı bir sonuç alınmasını kimse beklemesin. Hangi işveren bu koşulda anlaşmak ister?  Çalışma ve Sosyal Güvenlik bakanımız dolaylıda olsa demek istiyor ki; İşverenler bu işçilik maliyetinin altından kendi başlarına kalkabiliyorlar ise eyvallah ama bizden teşviktir, falandır, filandır bir şey beklemesinler. Burada işverenler ile işçi temsilcilerinin anlaşmasını boşuna beklemesinler, başka bir varsayımda ise eğer kurulacak yeni hükümet koşulsuz, şartsız tüm maliyeti işverenin sırtına yükleyerek asgari ücreti konuşulan rakamlara çekerse bunun felaket olacağını düşünüyorum. Zira işçilik giderlerinin artması sonucu bütçeleri şaşacak olan şirketler işçilik giderlerini düşürmek ve bütçelerini tutturmak amacıyla personel çıkaracak bu da istihdamı olumsuz yönde etkileyecek ve işsizlik oranını arttıracaktır. Şirketler 3 kişi ile yapılması gereken işi 2 kişiyle yapmaya çalışacak, mesai saatleri uzayacak bu da aşırı yorgunluk ve yoğunluk sebebiyle dikkat eksikliği ve akabinde iş kazalarına sebep olacaktır. Daha az istihdam demek daha az üretim, daha az ihracat demek olup ihracatın azalması ise dış ticaret açığının büyümesi ve dolayısı ile cari açığın artmasın sebep olacaktır. Veya işçilik giderleri artan şirketler imal ettikleri ürünlerin fiyatını da aynı oranlarda yükseltip piyasaya sürecek bu da enflasyonun yükselmesine sebep olacaktır. Üçüncü ve akla en yatkın olan mantık ise bu işin içinde devlet aktif olarak yer alarak tüm yükü işverenin sırtına yüklemeden işverene destek olmak zorundadır. Aksi takdirde sağlıklı ve ekonominin dengesini bozmadan asgari ücretin konuşulan rakamlara çıkması mümkün olmayacaktır. Asgari Ücret’ ten verginin alınmaması, veya şirketlerin ödeyeceği kurumlar vergisi, gelir vergisi gibi çeşitli vergilerde belirli oranlarda indirimler gibi teşvikler ile işverenler mutlaka desteklenmelidir.

 

<< 2 | 3 | 4 | 5 | 6 >>